İştahsız Çocuklar , Mutsuz Anneler!
Psk. Dan. Çiğdem Mengi
“Hiçbir şey yemiyor”, “Her yolu denedim, ne yaptıysam yemek yediremedim”, “Çok iştahsız, kilo almıyor”, “Yaşıtlarına göre çok zayıf görünüyor”… ve bunun gibi daha bir çok cümle… Birçok anne babanın çocuklarıyla yaşadıkları en önemli sorunlardan biri... İştahsız çocuklar, mutsuz anneler!
Peki, gerçekten de iştahsız mıdır çocuklar, yoksa annelik hassasiyeti midir onları hep iştahsız gören? Çocuk ne kadar büyürse büyüsün annenin gözünde hep çocuktur ya, yeme konusunda da böyle bir düşünce var, ne kadar yerse yesin anneyi memnun etmek kolay olmamaktadır. Öyle ya, 40 yaşına bile gelseniz annenize gittiğinizde hep önünüze konulur bir şeyler, ardı ardına doldurulur tabaklarınız, “onu da ye, bundan da ye” yaklaşımında doyurma çabası sürer gider…
Öyleyse kimdir iştahsız çocuk? Anneler, kendilerini memnun edecek kadar yemeyen, yemek konusunda tercihleri olan, seçici davranan çocuklarını kolaylıkla ”iştahsız” olarak tanımlamaktadırlar. Oysa İştahsız çocuk denildiğinde asıl anlaşılması gereken, fiziksel gelişimini ve büyümesini olumsuz etkileyecek oranda yemek yemeyen çocuklardır.
İştahsızlık sorunuyla baş edebilmek için önce sorunun temeline inmek gerekir. Anne babalar hemen doktora koşturmadan önce kendilerine bazı soruları sormalıdırlar. “Ne zamandan beri iştahsız?”, “İştahsızlığın başlangıcından önce çocuğu etkileyen herhangi bir şey (hastalık, aile bireylerinden ayrı kalma, yakınların kaybı, anne baba ayrılığı, taşınma, eve yeni gelen kardeş vs.) yaşandı mı?” , “Belli gıdalara karşı mı tepkisel davranıyor yoksa bütün gıdalara karşı mı?”, “Evdeki yemek düzeninde bir değişiklik oldu mu?” ya da “Yemek yedirme konusu anneyle çocuk arasında git gide savaş halini mi alıyor?” gibi. Eğer bu sorulardan birine ya da birkaçına cevap verilebiliyorsa iştahsızlığın sebebi büyük ölçüde psikolojiktir. Aksi takdirde sebep organiktir ve tıbbi müdahale gerektirir. Bu durumda çocuğun iştahsızlığı önce fiziksel açıdan kontrol edilmeli; kansızlık, bağırsak parazitleri, çinko eksikliği, yüksek ateş, kulak ve boğaz ağrısı, nefes almayı güçleştiren nezle, grip, üst solunum yolu enfeksiyonu gibi problemlerin olup olmadığına bakılmalıdır. Çocuk hastalıkları uzmanı doktorun değerlendirmesine göre vitamin takviyesi, iştah açıcı şuruplar önerilebilir ya da eğer ki bir hastalıktan kaynaklanıyorsa öncelikle o hastalığın tedavisi sağlanabilir.
Bununla birlikte çocuğun gelişiminde geçtiği belli aşamalar vardır ki bunlar da iştahsızlığa sebep olabilmektedir. Örneğin diş çıkarma dönemleri, hastalık dönemleri ile geçiş dönemlerinde görülen iştahsızlıklar normaldir ve dönemin bitmesiyle geçecektir. Özellikle diş çıkarma dönemlerinde çocukların iştahlarında belirgin bir azalma görülebilir. Diş etlerinde ağrı hisseden çocuk, katı gıdaları reddedebilir, daha çok su ve süt gibi sıvı gıdalara yönelebilir, eğer anne sütü alıyorsa daha fazla emmek isteyebilir. Yine hastalık dönemlerinde çocuk özellikle belli gıdalara karşı tepki gösterebilir ya da belli birkaç gıdayı yemeyi tercih edebilir. Bu dönemlerde yapılması gereken sabırla o dönemin geçmesini beklemek ve çocuğu zorlamaktan kaçınmaktır.
İştahsızlık durumu öğünden öğüne, günden güne değişim gösterebilir. Çocuk bir gün çok sevdiği bir yiyeceği başka bir gün reddedebilir ya da sabah kahvaltısını çok güzel eden bir çocuk öğle yemeğinde nazlanıp aileye sorun çıkartabilir. Burada unutulmaması gereken en önemli şey, onların da birer birey olduğu, yemek tercihlerinin olup her şeyi yemek zorunda olmadıklarıdır. Biz yetişkinler olarak nasıl bazı yemekleri sevip bazılarını sevmeyebiliyorsak, çocuklar da her şeyi yemek zorunda değillerdir. Onların da bir damak tadı vardır ve beğenmedikleri yiyecekler olabilir. Daha küçük yaşlarda annelerin endişe etmesi daha olası bir durumdur. Çünkü her yiyecekten çocuğun alacağı vitamin, kalori ve enerji değeri farklıdır. Anneler de bütün bunları karşılayabilmesi için her şeyi yedirme eğiliminde olurlar. Fakat yaş ilerledikçe alternatifler artar, çocuğun sevmediği bir yiyecekten alınan bir vitamin, protein istemeyerek de olsa başka yiyecekten alacağıyla değiştirilir.
Bütün bunların yanında çocuğun en başından beri edindiği yemek yeme alışkanlığı da iştah durumunu etkilemektedir. Yemek yeme çocuk için sadece bir ihtiyaç giderme eylemi olmamalıdır, bir kültür ve alışkanlık haline gelmelidir. Bu nedenle bebekler oturmaya başladıklarından itibaren kendi mama sandalyesiyle birlikte sofradaki yerini almalıdırlar. Bu, sofra kültürünün oluşturulması ve düzenli yemek yeme alışkanlığının oturtulması adına çok önemli bir adımdır. Zaten ek gıdalara başlandıktan sonra bebeğin de yemek öğünleri olacaktır. Bu öğünleri de anne babayla birlikte aynı sofrada alabilir. Hiçbir şey yemese bile eline verilecek bir parça ekmek ya da bir parça meyveyle aileye eşlik etmesi sağlanabilir. Böylece hem büyükleri gözlemleyerek yemek yeme isteği artacak hem de bazı rutinleri bu şekilde öğrenmiş olacaktır.
1 yaşından itibaren çocuk kendi kendine yemeğini yemeye başlayabilir. El- göz koordinasyonu daha iyi sağlandığından çatalı kaşığı yardımla kullanabilecek hale gelir. Bu nedenle çocuğa yemeğini kendi başına yemesi için bol bol fırsat verilmelidir. Özellikle 2 yaşından sonra, çocuğa bu konuda izin verilmesi hem el becerilerinin gelişmesi hem de özgüveninin desteklenmesi açısından çok önemlidir. Birçok anne, hem etrafı ve üstünü kirletmesin, çabuk yesin hem de daha fazla yedirebilirim düşüncesiyle büyük yaştaki çocuklarına bile kendileri yedirmektedirler. Oysa annenin ya da başka birinin yedirmesi çocuğun bunu yapamadığı anlamına gelmez. Çocuğun kendi başına yemesini sağlamak ve kendi başına yediği için onu takdir etmek her şeyden önce özgüveninin gelişmesi için gereklidir. Çünkü sadece bu konuda değil her konuda çocuğun kendi başına bir şeyler başardığını görmesi onun benlik algısını güçlendirir.
Oyun oynayarak, TV karşısında yemek yedirme de çocuğun düzenli yemek yeme alışkanlığı kazanmasını engelleyen bir durumdur. Birçok anne baba çocukları iştahsız oldukları için yemek yedirirken maalesef bu yönteme başvurmaktadırlar. Fakat oyun saati ile yemek saati mutlaka birbirinden ayrılmalıdır. Uyku saatinde uyumak, yemek saatinde yemek yemek, ders saatinde ders çalışmak gibi günümüzü oluşturan periyotlar ve bu periyotlar arasındaki ayrım çocuğa anlatılmalıdır. Dolayısıyla yemek saatinde de yemek yeme asıl amaç olmalıdır ve çocuk dikkatini dağıtacak başka objelerden uzak tutulmalıdır.
Bütün bunlar ele alınacak olursa, yemek yeme yeri, zamanı, annenin ya da başkalarının desteği, yemek yedirme şekli yanlış yapılandırıldığında iştahsızlık sorununu tetikleyebilmektedir. Ayrıca çocuğun yemek yemeyi rahatlıkla reddetmesine, yemek yeme konusunda anne babayı kullanmasına sebep olabilmektedir.
İştahsızlıkla ilgili bir diğer sorun da zorlamadır. Çocuğu yemesi için zorlamak, onun direncini artırmaktan başka bir işe yaramaz. Çünkü anne baba bu konu üzerinde ne kadar fazla durursa konu o kadar ilgi çekici hale gelir. Bu durum özellikle inatlaşma çağında olan 2–3 yaşlarındaki bir çocuk için kendini ispatlamanın kolay bir yolu olabilir. Bu nedenle zorlamaktan kesinlikle kaçınılmalıdır. Zorlamak yerine toleransını artırmak gerekir. Örneğin bir gün sevmediği bir yiyecekten 2 kaşık yediyse, bir sonraki seferde 3-4 kaşık yedirmeye çalışılmalıdır. Üst üste denemelerden kaçınılmalıdır. Birkaç gün arayla yeniden denenmelidir. Çocuk istemediği halde birkaç kaşık alıp daha devam etmek istemiyorsa, daha fazla üzerine gidilmemeli, bırakılmalıdır. Hatta az da olsa yediği için takdir edilmeli, mutlaka ödüllendirilmelidir. Yalnız bu ödül maddi bir ödül olmamalıdır. Aksi takdirde bu durum çıkar ilişkisine dönüşebilir, çocuk ödül verildiği takdirde yiyeceğini söyleyerek anne babayı kullanma eğiliminde olabilir. Tabi sevmediği için hiç yedirmemek de doğru değildir. Özellikle 3 yaşından sonra meyvelerin sebzelerin yararları çocuğa anlatılıp, anne istediği için değil sağlıklı ve güçlü olmak, hastalıklardan korunmak için yemesi gerektiği anlatılmalıdır. Yemediği yiyeceklerdeki vitamini başka yiyeceklerle alamayacağı, bu nedenle az da olsa tadına bakması gerektiği söylenebilir.
Çocuklar için karar verme çok önemlidir. Onlara bir birey olduklarını ve dikkate alındıklarını hissettirir. Dolayısıyla seçenekler anne babanın seçenekleri olsa bile kararı çocuğun vermesi onu tatmin eder. Yemek menüleri hazırlanırken tabi ki çocuğun da fikri sorulabilir ancak çocuğun sevdiği şeylere göre hazırlanmamalıdır. Seçimler anne babanın seçimleri olmalıdır. Ancak çocuk seçim yapmalıdır. “ Bu yemeklerden kendi istediğin bir tanesini tamamen bitir fakat diğerlerinin de tadına bakman gerekiyor” şeklinde bir yaklaşım ona bu hakkı tanır. Çocuğun seçtiği yiyecekler makarna pilav gibi diğer yiyeceklere göre daha az faydalı yiyecekler olabilir. Bu durumda ise tadına bakma işi biraz daha sınırlandırılabilir; diğer yiyeceklerden de 5 kaşık alma gibi…
Unutulmaması gereken bir diğer nokta da, bu sorunla baş etmenin zaman alacağı ve bir anda bir düzelme sağlanamayacağı.Çocuğun reddetmelerine karşı anneler sabırla yaklaşmalılar ve zorlamadan kaçınmalılar. Yemek saatleri belli bir düzene oturtulmalı ve çocuk yemek saatinde yemeyi reddediyorsa bir sonraki yemek saatine kadar beklemeyi öğrenmelidir. Bu arada karnını doyuracak, açlığını yatıştıracak, atıştırmalık şeyler kesinlikle verilmemelidir. Hiçbir şey yemese bile yemek saatinde aileyle birlikte sofrada oturması istenmelidir. Kısacası anneler eğer ki çocuklarına yemek yemeyi öğretmeyi ve bunu düzenli bir hale getirmeyi istiyorlarsa biraz duygularından fedakârlıkta bulunmak zorundalar. Çocuğun belki bir süre aç kalmasına, kendileriyle savaşmasına ya da hırçınlık göstermesine tahammül etmek durumundalar.
Bütün bu noktalara dikkat edildiği halde yine de sonuç alınamıyorsa, iştahsızlık sorunu bazı olayların neticesinde ortaya çıkmışsa ya da daha önce iştahı yerinde olan bir çocuk artık yemeyi reddediyorsa bazı psikolojik etmenlerin varlığından söz edilebilir. Böyle bir durumda odak noktası çocuğun yaşadığı problem olmalıdır. Eğer problem üzerine yoğunlaşılıp çözüm sağlanırsa iştahsızlık sorunu da ortadan kalkacaktır.